Son dönemde, birçok mali müşavirin vergi dairelerinden gelen telefonlarla, özellikle "100 Kasa" ve "Ortaklar Cari Hesabı" gibi kalemlere yönelik adat faizi uygulaması hakkında görüşmelere çağrıldığını duyuyoruz. Bu durum, hem mali müşavirler hem de mükellefler için belirsizlik yaratabiliyor.
Peki, böyle bir durumla karşılaşıldığında bir mali müşavir ne yapmalı ve süreci nasıl yönetmeli? İşte bu zorlu süreçte izlenmesi gereken adımları ve dikkat edilmesi gereken noktaları sizler için derledik.
Bir mali müşavirin en temel görevi, süreci doğru bir şekilde analiz etmek ve ilgili mevzuatı teknik olarak uygulamaktır. Bu noktada unutulmaması gereken en önemli ilke, tarafsızlıktır.
Mali müşavir, vergi idaresinin bir memuru değildir.
Mali müşavir, mükellefin bir savunma avukatı da değildir.
Mali müşavirin görevi, hem vergi dairesinin hem de mükellefin haklarını ve yükümlülüklerini göz önünde bulundurarak, durumu en doğru şekilde yorumlamak ve taraflara aktarmaktır.
Görüşme talebi sonrası, mükellefe durumun tüm yönleri şeffaf bir şekilde anlatılmalıdır. Bu, ileride yaşanabilecek anlaşmazlıkları önlemek ve doğru kararlar alınmasını sağlamak açısından kritik öneme sahiptir. Mali müşavir, mükellefine aşağıdaki konuları net bir dille aktarmalıdır:
Adat talebinin hukuki dayanağı: Vergi dairesinin bu talebi neden yaptığının temelini açıklamak.
Vergi yükü: Adat faizi uygulamasının kabul edilmesi durumunda, ortaya çıkacak potansiyel vergi yükünün (vergi ziyaı ve KDV düzeltmesi) ne kadar olacağını somut rakamlarla anlatmak.
Alternatif süreçler: Adat talebinin reddedilmesi halinde, başlayabilecek olası süreçleri (vergi incelemesi, uzlaşma veya dava) detaylandırmak.
Bu aşamada, kararın mükellef tarafından, durumun tüm sonuçları bilincinde olarak verilmesi sağlanmalıdır.
Adat faizi uygulamasının en önemli belirleyicisi, konunun mahkemeye taşınması durumunda verilecek kararlardır. Vergi yargısı, bu konudaki kararlarında belgeye ve fiili duruma göre hareket eder.
Peki, mahkemeler neye bakıyor?
Eğer adat faizi talebi, sadece kaydi bir bakiye nedeniyle ve arkasında fiili bir para kullanımı veya ortak işlemi olmadan yapılıyorsa, mahkemeler genellikle mükellef lehine karar verir.
Örneğin, Antalya 2. Vergi Mahkemesi'nin 2025/389 sayılı kararında bu durum şöyle özetlenmiştir:
“Ortaklara kullandırıldığı iddia edilen paranın şirkette fiziken bulunmadığı, nerelerde kullanıldığının belirlenemediği anlaşılmış... Salt kasa bakiyesi nedeniyle vergi ziyaı ve KDV düzeltmesi hukuka uygun değildir.”
Ancak, bu durumun her zaman mükellef lehine sonuçlanacağı anlamına gelmediğini de unutmamak gerekir.
Eğer gerçekten fiilen kullandırılmış bir para varsa, ortaklara kredi veya avans gibi bir işlem yapılmışsa ve bu durum belgelerle kanıtlanabiliyorsa, aynı mahkeme bu kez mükellef aleyhine karar verebilir. Vergi idaresi, bu tür durumlarda somut kanıtlarla ilerleyerek haklılığını ortaya koyabilir.
Vergi yargısı taraf tutmaz; kararını delillere ve gerçek duruma göre verir.
Bu süreçte mali müşavir, bir "zorunluluk" olan adat uygulamasını değil, delillerle şekillenen bir kararı mükellefe sunan en sağlam teknik köprüdür. Adat faizi, otomatik bir uygulama değil, her somut olayın kendi özel koşullarına göre değerlendirilmesi gereken bir konudur. Bu nedenle, doğru bir analiz ve şeffaf bir iletişim, bu süreçte başarının anahtarıdır.
Anahtar Kelimeler: Adat faizi, kasa hesabı, ortaklar cari hesabı, vergi denetimi, mali müşavir, vergi cezası, vergi yargısı, vergi ziyaı, KDV düzeltmesi, Serdar Yılmaz.
Saygılarımla,
Serdar Yılmaz Serbest Muhasebeci Mali Müşavir